Powered By Blogger

9 Aralık 2012 Pazar

HZ.MUHAMMED(s.a.v.) Peygamber Efendimiz'de Görülen Olgunluk ve Güzellikler

Peygamber Efendimiz HZ. MUHAMMED(s.a.v.)'de Görülen Olgunluk ve Güzellikler  



Hz.Muhammed(s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor, "Yediğin lokmayı helâl ve tertemiz olandan ye ki, duan kabul olsun."

        Hz. Muhammed(s.a.v.) Efendimiz şöyle buyuruyor:
   "Benim ve benden önce peygamberlerin söylediği en faziletli söz "Lâ ilâhe illallah" cümlesidir."


Yüce Allah(cc)'ın ilk Peygamberi Hazret-i Adem aleyhisselâm'dır. Son ve en büyük Peygamberide
bizim sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v.) Efendimizdir. Son peygamber olduğu için pey
gamber efendimize Hatemu'l-Enbiya (peygamberlerin sonuncusu) denmiştir. Bu iki peygamber arasında, sayılarını ancak Allah(cc)'ın bildiği çok peygamber bulunmuştur. Kur'an'da bu peygam
berlerden sadece şu yirmi beş peygamberin adı geçer:
       Adem, İdris, Nuh, Hud, Salıh, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyüb, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zülkifi, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed
(s.a.v.) Bunlardan başka Kur'an-ı Kerim'de adları geçen Üzeyr, Lokman ve Zülkarneyn isimli üç zat daha vardır ki, bunların peygamber veya veli oldukları ihtilaflıdır. Bunların da pek büyük kim
seler olduklarında şüphe yoktur.

Bir Amerikalı doktor şöyle diyor:
"Hz.Muhammed(s.a.v.)'in: Cüzzam illetinden arslandan kaçar gibi kaçın, hâdisini gördüm ve dedim ki:
"Benzeyen ile benzetilen arasında bir münâsebet olmasa Hz.Muhammed(s.a.v.) "arslandan kaçar gibi kaçın" demezdi. Ya'ni niçin kurtdan kaçar gibi, kaplandan kaçar gibi demedi! hiçbirini zikretmedi de arslanı zikretti?"
"Bunun üzerinde bu hastalığın üzerinde uzun seneler işledim, neticede bu hastalığın mikrobunun arslan şeklinde olduğunu gördüm ve hayretler, zevkler içinde kaldım...



 Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) şöyle buyuruyor:
  "İki ni'met var ki, insanların çoğu onların değerini bilmez. Bu ni'metler vücud sağlığı
ile boş zamandır."

Bilindiği gibi, insanlara ait olgunluk halleri başlıca iki kısımdır. Bir kısmı (İnsa
nın iradesine bağlı olmayıp insanın doğuştan sahib olduğu kemallerdir!) Asa
let, güzel biçim, akıl ve zekâ üstünlükleri gibi ...
         Diğer kısmı da, insanların tamamen istekleri ve çalışıp kazanmaları ile elde edilen kemallerdir. İlim irfan sahibi olmak, doğruluk, emanet, tevazu, zühd ve takva gibi güzel huylar edinmek bu kısımdandır.
        Bu iki kısım kemallerden yalnız biri veya birkaçı bir insanda bulunursa, ona büyük şeref verir, onun için öğünme sebebi olur. Ya bu kemallerin hep
si bir insanda toplanırsa, artık onun ne kadar büyük bir şerefe ve yüksek mertebeye ulaşmış olduğunu düşünmelidir.
       İşte Hazret-i Peygamber(s.a.v.) Efendimizde bu iki kısım kemallerin tü
mü ve güzelliklerin hepsi pek yüksek bir şekilde toplanmıştır. Bunlardan baş
ka Peygamberlik şerefine de kavuşmuştur. Onun çok yüksek güzel huyların
dan bazılarını kısaca sizlere anlatacağım:

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Asaleti:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz Kureyş kabilesinden ve Haşim ailesinden gelmiştir. Kureyşliler ise, Hazret-i İsmail'in soyundan bulundukları için pek büyük bir asalet ve şerefe sahib idiler. Bununla beraber, öteden beri en kutsal bir mabed olan Kâbe'nin hizmet ve idare işlerini yürütüyorlardı. Her
zaman başkanlık görevinde bulunmuşlardır. İşte Peygamber(s.a.v.) Efendi
miz böyle şerefli bir kavme ve seçkin bir aileye bağlı idi. Bu bağlılık da, onun
başarısına yardım etmiştir.

 Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Şekil Güzelliği:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz bütün yaratılışların en güzeli idi. Azaları
nın hepsi birbirine uygundu. Kıyafetinde aşırılık yoktu, yakışıklı idi. Mübarek
vücudu güçlü ve kuvvetli idi. Ne zayıf, ne de semizdi; orta halde, etleri sıkı
ca idi. Nurlu cildi ipekten yumuşaktı. Pak vücudu beyazdı. nurluydu. Pek se
vimli olan mübarek boyu, ne kısa ne de uzundu. Bununla beraber yanında bulunanlardan daima uzun görünürdü. Göğsü berrak ve mübarek omuzları
nı arası genişti. Nurlu omuzlarının arasında güvercin yumurtası gibi bir kırmı
zı ben vardı ki, bu "Nübüvvet Mühürü" idi.
     Peygamber(s.a.v.) Efendimizin bütün azaları, bütün duyuları ve kuvvet
leri pek mükemmeldi. Başkalarının göremeyecekleri ve duyamayacakları ka
dar uzak yerlerde bulunan şeyleri görür, sesleri de işitirdi. Pek vakarlı olan yürüyüşü, yokuştan aşağı iner gibi hızlıca idi. O, bir letafet mükemmeliyet mucizesi idi. Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
     Hazret-i Enes(r.a) demiştir ki: "Ben Allah(cc)'ın Resûlünden daha güzel
bir kimse görmedim. Mübarek yüzünde sanki güneşin nurları parlardı."

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Pek Yüksek Akıl ve Zekâsı:

     Peygamber(s.a.v.) Efendimizin mübarek akıl ve zekâsı, her türlü düşün
cenin üstündedir. Onun pek yüksek aklı ve zekâsı yanında, en büyük dahile
rin ve en parlak fikir adamlarının akıl ve dehaları pek sönük kalırdı. Bu ger
çeğe, onun büyük hayatı pek güzel şahididir. Arab yarımadası'nın Peygam
berlik döneminden önceki durum ile, Peygamberlik döneminden sonraki du
rumunu düşünmek yeterlidir. Yüce Allah(cc)'ın o büyük ve son Peygamberi
kadar insanları güzel bir siyasetle idare etmiş, insanları doğru yola getirip hallerini düzeltmeyi başarmış, bu konularda gereken esasları hazırlamış bir 
akıl ve hikmet sahibi daha gösterilemez.

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Fesahat ve Belâgatı:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz yaratılışça pek fasih(açık ifadeli) idi. Yük
sek maksatlarını açıkça ve parlak bir şekilde söylerdi. Huzurlarına gelen elçi
lerin konuşmalarına pek açık bir şekilde karşılık verirdi. Onun mübarek söz
leri arasında birçok manaları toplayan öyle yüksek parçalar vardır ki, onlar
"Cevami'ül-Kelim" denir. Yine onun mübarek sözleri arasında öyle güzel ve hikmet dolu parçalar vardır ki, bunlara "Bedayi'ül-Hikem" denilir. Şu anlam
daki Hadis-i Şerifler, bu ahlâk ve hikmet asaslarından bazısıdır:

"Hikmetin başı Allah(cc) korkusudur."
"İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibidir."
"Kendi değerini bilen helâk olmaz."
"Eski dostluğu devam ettirmek îman'dandır."
"Cezası en çabuk verilen şey zulümdür."
"Pişmanlık bir tevbedir..."


Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Mübarek Ahlâkı:

       Peygamber(s.a.v.) Efendimizin ahlâkı, tamamen Kur'an-ı Kerim'e uy
gundu. Kur'an-ı Kerim'in gösterdiği güzel huyların hepsini kendinde topla
mıştı. Onun kadar güzel ahlâka sahib bir kimse görülmemiştir. Onun içindir
ki, hakkında Kur'an ayeti ile:
       "Şüphe yok ki sen, pek büyük ahlâk üzere yaratılmış bulunuyorsun." buyurulmuştur.
       Gerçekten Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, ahlâkın en güzel ve en iyi hal
lerini kendinde toplamış, bunları ümmetine de öğütlemiş ve kendisine uyan
ları melekler derecesine yükseltmiştir.


Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Pek Yüksek İlim ve İrfanı:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, Yüce Allah(cc)'ın vahy ve ilhamı ile pek büyük gerçeklere ve ilme ulaşmıştı. Hiç kimse ilim ve irfan bakımından onun derecesine yetişmemiştir, yetişemez de ... Semavi kitablardaki şeriatların hükümlerine, geçmiş ümmetlerin tarihine, her kavmin siyaset ve idare halle
rine, harb fenlerine ve daha bir çok yüksek ilimlere sahib bulunuyordu. Mey
dana getirdiği dini müessesenin büyüklüğü buna şahiddir. Kendisi hiç bir medrese ve hoca görmemiş, okuyup yazma öğrenmiş (bir ümmi) idi. Böyle
olduğunu bütün kavmi ve kabilesi biliyordu. İşte onun bu üstün halibir muci
ze idi. Artık onun, Allah(cc)'ın vahyine kavuştuğundan ve büyük bir Pey
gamber olduğundan nasıl şüphe edilebilir?

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Üstün Nezafeti:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz nezafete ve temizliğe çok önem verirdi. Onun beden bakımından temizliği çok üstün olduğu gibi, hal ve gidişat bakı
mından da nezafetleri her türlü düşüncenin üstündeydi. Öyle ki, bir Hadis-i
Şerifinde şöyle buyurmuşlardır:
     "Nezafete fazlasıyla önem veriniz. Allah(cc) İslâm dinini nezafet üzeri
ne bina etmiştir. Cennete ancak nezafeti olanlar girecektir."


Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Çok Büyük Çömertliği:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, son derece cömert ve mükrim idi. Hiç bir
dilenciye "Yok" diyerek cevap vermezdi. Eğer yanlarında verilecek bir şey bulunmazsa, ya ashabından ödünç alarak verir yahut yarın geli gibi bir şey söylerdi.
      Huneyn savaşında ganimet mallarından bir vadide toplanmış olan deve
ler için, Safvan İbni Umeyye: "Ne iyi develer!" demekle, Peygamber Efendi
miz: "Öyle ise onlar senin olsun," deyip bu yüz deveyi Safvan'a bağışlamıştı
Safvan bu ikramı görünce: "Bu kadar cömertlik ancak peygamberlerde bu
lunur," diyerek hemen müslüman olmuştur.


Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Eşsiz Cesareti:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, son derece yüksek cesarete, kuvvete ve
kahramanlığa sahib idi. Birçok savaşlarda nice zırh giymiş kahramanlar kaç
maya mecbur kaldıklarını gördükleri halde o sebat etmiştir. Uhud ve Hu
neyn savaşlarında gösterdiği metinlik ve cesaret her türlü dücüncenin üs
tündedir.
     Hz. Ali der ki: Savaşlarda Hz.Peygamber(s.a.v.) Efendimiz kadar düşma
na yaklaşan bir kimse bulunmazdı. Birçok kez, savaş kızışıp başımız dara düşünce, Hz.'i Peygamber(s.a.v.)'e sığınırdık.


Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Yumuşak Huyu, Bağışlaması ve Keremi:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, son derece yumuşak huylu, bağışlayıcı ve mükrim idi. Öfkelenecek yerlerde sükûnetini korur, mübarek hayatına kasdedenleri bile bağışlardı. Uhud savaşında mübarek bir kişi şehid edilmiş,
lâtif çehresi kanlar içinde kalmış olduğu halde, yine düşmanlarına beddua
da bulunmamış:
     "Ya Rabbi! Kavmime hidayet et; çünkü onlar bilmiyorlar," diye yalvarmış.
       Niçin bunların aleyhine dua etmiyorsun? diyenlere de:
    "Ben lânetleyici olarak gönderilmedim; insanları hak yoluna ve Allah(cc)'
ın rahmetine çağırmak için gönderildim," diye cevap vermişri.


Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Yüksek Hayası:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, gerek yaratılış ve gerek dini haya bakı
mından da bütün insanların üstünde idi. Kendisinde bulunan hayatın kema
linden dolayı hiç kimsenin sözünü kesmez, yüzüne uzun boylu bakmazdı. U
tanılacak veya çirkin görülecek şeyleri açıkça söylemeyip kapalı bir şekilde anlatırdı. Hoşuna gitmeyen bir sözün bir kimseden çıktığını işitince: "Falan
kimse, neden böyle yaptı," demezdi; "bazı kimseler neden böyle yapıyor
muş?" demekle yetinirdi.

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Emsalsız Vefası:

      Peygamber(s.a.v.) Efendimiz son derece vefakâr idi. Ashabını, akraba
sını, ehl-i beytine bağlı olanları unutmaz, daima onları arar ve sorar, gönül
lerini hoş tutardı. 
      Bazan saadetli evlerine hediye gelince: "Bunu falan hanımın evine götü
rün; çünkü o, Hatice'nin dostu idi, onu severdi," diye emreder, rahmetli zev
cesinin hakkını gözetirdi.
      Bir defa saadetli evlerine gelen bir hanımın hatırını tam bir iltifatla sor
muş, sonra buyurmuştu ki: "Bu hanım Hatice zamanında evimize gelir gider
di. Eski bağlara riayet etmek imandandır."

 Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Şefkat ve Merhameti:

     Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, ümmeti hakkında son derece şefkatlı ve merhametli idi. Ümmeti hakkında daima kolaylık tarafını seçerdi. Namazda i
ken bir çocuğun ağladığını işitse, ona acıyarak namazını hafifçe kılar, çocu
ğun sesini durdurmak isterdi. Hele hakdan kaçınanların hallerine pek acı du
yar iyi hale kavuşmalarına dua ederdi. O büyük Peygamberin, o kutsal varlı
ğını merhameti yalnız insanlara değil, hayvanlara, ağaçlara, ekinlere de şa
mil idi.

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Güzel Geçinmesi:

    Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, insanlarla geçinme hususunda da insanla
rın en iyisi idi. Herkesle güzel görüşür, daima güleryüzlü bulunurdu. Sohbet 
esnasında kimsenin sözünü kesmezdi. Ancak yersiz bir söz olması hali müs
tesna. Her kavmin büyüklerine daima ikram eder, onları kendi kabilelerinin reisliğine tayin buyururdu. Yapılan davetlere icabet eder, verilen hediyeleri
kabul buyurur, karşılığında da hediyeler verirdi. Dine aykırı olmayan işlerde
insanlara aykırı davranışta bulunmazdı. Hoşuna gitmeyen bir şey görünce, görmemezlikten gelirdi. Ancak günahı gerektiren şeylerde böyle davran
maz, işi düzeltirdi.
     Hele ashabı hakkında pek okşayıcı idi. Kendilerine rastgelince selâm ve
rir, ellerini tutar ve müsafaha ederdi. İçlerinde görünmeyenleri araştırır, hasta olanları ziyarete gider ve gönüllerini hoşlandırırdı. Hatta ashabı ile lâ
tifeler de yapardı. Hz.Enes diyor ki: "Ben Hazret-i Peygamber(s.a.v)'e on sene hizmet ettim. Hiç bir gün bana darılarak öf demedi. Yaptığım hiç bir şey için neden yaptın, yapmadığım bir şey için de neden yapmadın, diye buyurmadı."

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Yüksek Tevazuu:

     Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, yaratılanların en şereflisidir. O kadar yük
sek mertebesiyle beraber pek ziyade mütevazi idi. Fakirleri ve zayıfları dai
ma okşar, misafirlerinin altlarına kendi mübarek elbiselerini döşeyecek ka
dar ikramda bulunurdu. Bir meclise girince, nerede boş yer bulursa orada oturmak ister, bulunduğu meclislerde elbisesini toplu tutup etrafa yaymaz
dı. Bununla beraber bulunduğu meclislerde herkesten çok vakarını korurdu
Söze gerek görmedikçe susardı. Gülmek gerekince, tebessümle yetinirdi. Huzurlarında bulunanlar da son derece edebe riayet eder, başlarını aşağı
ya eğerlerdi. Konuşurken seslerini yükseltmezlerdi. Gülmeleri de tebessü
mü aşmazdı. Peygamber(s.a.v.) efendimiz acizlere, yoksullara o kadar ilti
fat ve tevazu gösterdiği halde, kendileri ile görüşmelerde bulunduğu hü
kümdarlara karşı asla tezellül (küçülme) göstermez, Risalet makamının ulvi
yetini korumadan hiç bir zaman geri durmazdı.

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Pek Nezih Zühd ve Takvası:

     Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, daima ibadetle meşgul olur, Allah(cc)'ın rı
zası için ümmetinin hidayet ve mutluluğuna çalışırdı. Hatta geceleri o kadar namaz kılardı ki, çokça ayakta durmaktan mübarek ayakları şişerdi. "Ya Re
sûllullah! Neden kendine bu kadar eziyet veriyorsun? Allah(cc) senin geç
miş ve gelecek günahlarını bağışlamış değil mi?" diyenlere:
     "Ben Rabbimin çok şükreden kulu olmayayım mı?" diye cevap verirdi.
    Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, dünyada bulundukça bu yoldan asla ayrıl
madı. Hayatları boyunca, ara yarımadası fethedildi, Medine'ye her taraftan
ganimet malları gelmeye başladı. Hükümdarlar tarafından kıymetli hediye
ler gönderildi. Dünya olanca varlığı ile ona yüz gösterdi, fakat o Yüce Pey
gamber(s.a.v.), bunların hiç birine önem vermedi. Bütün bunları, fakirlere,
gazilere, müslümanların yükselmelerine harcadı. Bir gün kendisine bir kese altın gelmişti. Onu ashabına dağıtmıştı. Saadet evlerinde yalnız altı altın kal
mıştı. Gece uyumadı, kalkıp bunları da dağıttı. "Şimdi rahat ettim" buyurdu.
     İşte Hazret-i Peygamber(s.a.v.) Efendimiz bu kadar yüksek kalbe sahip
ti. Hak yolunda bu kadar samimi, bu kadar fedakârdı. Onun yüksek maksa
dı, yalnız Allah(cc)'ına kulluk etmek, İslâm dinini yaymak, insanları cehalet
ten kurtarmak, yeryüzünü insanlalık ve medeniyet nurları içinde bırakmaktı

Hazret-i Peygamberimizin(s.a.v.) Emsalsiz Başarıları:

    Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, sahip olduğu yüksek vasıf ve tecelliler sa
yesinde yayılmasına muvaffak olduğu yüksek ve İlâhi din doğrultusunda he
def edindiği pek mukaddes gayeye erdi. Dünya tarihinde hiç kimseye nasib olmayan pek büyük başarılara kavuştu.
    Evet... O Yüce Peygamber(.s.a.v.), Hak Teâlâ'nın kitabını, beşeriyete maddi ve manevi mutluluk yollarını gösteren Kur'an-ı Kerim'i, o ebedi muci
zeyi bütün insanlara tebliğ etti. Bütün hükümleri akla, hikmete, ihtiyaca uy
gun ve her asrın ihtiyacına fazlasıyle yetecek şeriatı, İslamiyeti yaymağa muvaffak oldu.Kendisine uyan insanları gerçek hürriyete kavuşturdu.İnsan
lar arasında eşitlik kurdu. İnsanlık bakımından, hukuk bakımından, Yüce Allah(cc)'a kulluk bakımından insanlar arasında fark olmadığını ilân ederek
zorbaların burunlarını kırdı. 
    Hz.Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, daha ahiret âlemine göçmeden müslü
manların sayısı bir milyonu geçmiş ve kendisi yüz yirmi bin Müslüman ile "Hacc-ı Ekber" eylemişti. Bugün yeryüzündeki Müslümanların sayısı bir mil
yara ulaşmıştır. Bu miktarın her geçen gün artacağı da pek umulmaktadır.
    Sonuç olarak, o kutsal Peygamberin(s.a.v.) mübarek ismi, bin dörd yüz
seneden beridir ki, daima milyonlarca dilleri süsleyip durmaktadır. Yaymış olduğu kutsal İslâm dini de yüzlerce milyon insanın nezih ruhlarına hâkim bulunmaktadır.
     En son şerefli Hz.Peygamber(s.a.v.) Efendimize, ümmet olduğumuzdan
dolayı ne kadar sevinsek, ne kadar öğünsek, Yüce Allah(cc)'a ne kadar şük
retsek yine de azdır.
     Ya İlâhi! Sen bizi, o kutsal peygamberin korumasından uzak düşürme. Sen o mübarek peygamberine ve diğer aziz peygamberlerine ve hepsinin muhterem soyuna ve ashabına nihayetsiz salât ve selâm buyur, Âmin...
      Ey Alemlerin Rabbi! Hamd sana mahsustur....


   Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) şöyle buyuruyor:
 "Yemek konusunda şu dört unsur biraraya gelirse, o yemek her bakımdan eksiksiz olur:
1) Yemek helâl kazanç sonucu elde edilmişse.
2) Yenirken Allah(cc)'ın adı anılarak yenmeye başlanmışsa.(Besmele-i şerife)
3) Onu paylaşan ellerin sayısı çok olursa.
4) Yendikten sonra Allah(cc)'a hamd edilmiş ise.

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sorularınız ve Öğrenmek İstedikleriniz Var İse Yazabilirsiniz.